Yığın

İnsanlar ölüyor sokaklarda ve şarkıda da dediği gibi şehirlere bombalar yağıyor. Yerin kilometrelerce altında insanlar açlık grevinde. Koskoca rezidansların önünde kentsel dönüşüm zırvasına kurban gitmeyi bekleyen, toplasan içi 20 metrekareyi geçmeyecek evlerde küçük insanlar yaşıyor. Yanından geçip gittiğim her sokak çocuğu arkamdan bakıp bana sövmüyor belki ama, ben her defasında onları görmezden gelişime yanıyorum. Hani bir öğretim üyesi atıyor ya kendini köprüden o buz gibi sulara, “Çok acı var. Dayanamıyorum,” diyor ya, durup düşünüyorum bu cümleyi. Defalarca. Defalarca.
“Çok acı var.”
Dünyanın derdi yetmiyor ya, bir de kendi dertlerimizi ekliyoruz üzerine. Sonra sen gelip dert yanıyorsun bana; seninkini de katık ediyorum. Ve annemin, babamın, kardeşimin; ölen sevgililerin, ağlayan çocukların; canımın, ciğerimin, herkesin derdini... Bir gün hepsinin altında ezilip olmayacak bir anda adi bir künyeye bozuluyor kafam. Karmakarışık hayatları el yordamıyla düzeltmeye kalkışıma yanıyorum. Sabahın beşinde pencereden bakıyorum sokağa. Solumda güneş debeleniyor. Sağımda ay can çekişiyor. Karşımda boylu boyunca bir duvar var. Ben ne yapıyorum, diyorum. Ve bir sabahın beşinde, her şeyden sıyrılıp kendimi sorguluyorum. 
-Ne kadar küçüğüm, ve ne kadar da yokum aslında.-

-

Bazı şeyler olduğu gibi kalmalı. Elinizde olsa da, onları büyük cam vitrinlere koyup oldukları gibi kalmalarını sağlayabilseniz. Biliyorum olanaksız bir şey bu, ama yine de pek fena olmazdı.

J.D.Salinger