Gün doğumu. Ayaklarımın değdiği noktadan uçsuz bucaksız mavi
sular uzanıyor. Hava serin, hafif bir rüzgar esiyor kuzeybatıdan. Dalgaların
rıhtıma çarpışını, dipteki taşları yerinden oynatışını dinliyorum. Şamandıra
bir o yana bir bu yana salınıyor denizin ortasında. Her aldığım nefesle içime küçük
gümüş rengi balıklar doluyor. Her aldığım nefesle gözlerim doluyor, ürperiyorum.
İyiyim diye diye bunca zaman koşarak uzaklaştığım için her şeyden, bugün burada
oturup soluklanıyorum. Su beni korkutuyor halbuki. Korktuğum halde yine ona
geliyorum. Ayaklarımın dibi koca okyanus. Beni boğamaz mı?
İçimdeki fanusta neler sakladığımı ben dahi bilmiyorum.
Halının altına itelediğim onca pislik böyle umulmadık bir anda çıkıveriyor su
yüzüne. Yazık, ne kadar kirlendiğimi sen bile fark edememişsin!
Olmak istediğim ben, tam olarak görünen ben değil. Neden
anlattığın anı sahiden komikmiş ve bana asla bir şey anımsatmıyormuş gibi hoş
bir gülümseme yerleştiriyorum yüzüme her defasında? Yoksa sahiden anımsamıyor
muyum?
Seni böyle hatırlamak istemem.
Seni unutmak istemem.
Ufka bakıyorum. Ta yukarılarda bir kuş süzülüyor. Bir martı.
Kanatları açık, kendini bırakmış. Kollarımı açıyorum iki yana. Kendimi
bırakabileceğim tek yer kolların. Kollar. Ne kadar uzaktalar sahi? Bin, üç bin,
on bin kilometre? Kilometreler. Hepimizin hayatında koca kilometre taşları var.
Orada burada düzensiz bir biçimde… İlk korku. İlk hediye. İlk aşk. İlk öpücük.
İlk ölüm. İlk ayrılık. İlk defa yalnız hissetmek…
Aslında en başından beri yalnızdım. Hiçbir zaman “en iyi
arkadaşım” olmadı. Hep birilerinin iyi arkadaşıydım. İki kişinin yanına
sonradan giren, çok sevilen, ama asla en iyisi olamayan ben… Sen “en iyisi”
olmuştun. Arkadaşlar kilometre taşları gibi olmalıdır oysaki. Her zaman, aynı
noktada, aynı samimiyette…
Denizin dibindeki taşlar savruluyor, her dalgayla biraz daha
ileriye. Bir gün okyanusun o göremediğim noktasında olacaklar. Ufalanarak,
kırılarak, parçalanarak yok olacaklar hiç bilmedikleri bir yerde. Biz gibi. Biz
derken, insanlar diyorum. Her insan gibi. Fakat en spesifik anlamda da biz,
zaten böyle olmuştuk.
Seni böyle kaybetmeyeceğim.
25 Ocak '15
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder